Bu ülkenin insanı, yılların yorgunluğunu artık yalnızca omuzlarında değil, sözlerinde, susuşlarında, hatta gülüşlerinde bile taşıyor. Sanki içinden geçtiğimiz zaman, halkı sessizliğin en karanlık kıyısına sürüklemiş; sesini kısmış, nefesini daraltmış. Millet artık bağırarak konuşandan değil, nefesiyle dokunan birinden medet umuyor.
Ve bir gün, siyasetin tozlu merdivenlerinde ağır ağır yürüyen bir figür belirdi:
Yavuz Ağıralioğlu.
Halk onu gördüğünde, bir siyasetçinin çıkışını değil; bir insanın vicdanı taşıyan yürüyüşünü izliyor gibiydi. Çünkü bu ülke çok laf duydu, çok söz işitti, çok gürültü gördü. Ama samimiyet, bunca hengâmede en az rastlanan kıymete dönüştü. Belki de tam bu noktada, Ağıralioğlu’nun sade ve vakur tavrı yorgun kitlelerin kalbine değdi.
Halk, unutmaya yüz tuttuğu güzel hayallerin üzerindeki tozu yeniden silkeledi.
Ferahlıkla yaşayabileceği günlerin ihtimali, ilk kez gerçek bir ihtimal gibi hissettirdi.
Çünkü umut bazen büyük bir değişimin değil, küçük ama temiz bir adımın gölgesinde doğar.
Siyasetin Gürültüsü ve Sessizliğin Kıymeti
Bugün Türkiye’nin siyaset sahnesinde çok ses var ama söz yok; çok figür var ama hikâye yok.
Siyaset giderek performansa dönüyor: Bağıranın duyulduğu, susanın kaybolduğu bir sahne…
Oysa halk, bağıranı değil; gerçeği fısıldayanı duymak istiyor.
Ağıralioğlu’nun siyaset merdivenlerinden ağır ağır çıkışı, bir iktidar hırsının değil;
bir hak arayışının, bir söz namusunun izlerini taşıyor.
Bu yüzden halk onu sadece bir siyasi aktör olarak görmüyor; bir boşluğu dolduran değil, bir yarayı konuşan biri olarak algılıyor.
Bu ülkede insanlar artık slogan değil; hayat istiyor.
Makro değil; insan yüzü görmek istiyor.
Gürültü değil; güven duymak istiyor.
Milletin Uyanan Hafızası
Uzun süredir unuttuğu bir şeyi hatırladı halk:
Dürüst sözün ferahlığını.
Siyasetin de insan kokabileceğini.
Ve en önemlisi, doğru kişinin bazen kalabalıklarla değil, yalnızlığıyla büyüdüğünü…
Millet, siyasetin sert taşlı yollarında yürürken yanında birinin olmasını değil;
Önünde yürüyen birinin olduğuna inanmak istiyor.
Ağıralioğlu’nun yürüyüşü, belki de tam bu yüzden umut addediliyor.
Eleştirel Bir Final: Yol Uzun, Söz Ağır
Elbette ki umut tek başına yetmez.
Bu ülke defalarca umutlandı, defalarca hayal kırıklığında boğuldu.
Siyaset, ne kadar ağır ağır çıkılırsa çıkılsın, bir noktada gerçeklerin terazisine oturur.
Ağıralioğlu’nun yürüyüşü bugün umut veriyorsa, yarın bu umudu gerçek kılacak olan:
net politik duruş, tutarlı söylem, adaletin yanında dimdik durma iradesidir.
Çünkü ağır ağır çıkılan merdivenlerden düşmek de mümkündür.
Ama halk artık düşenleri değil, düşürmeyenleri görmek istiyor.
Son söz şudur:
Umut, bir kişinin adımlarıyla doğabilir ama bir ülkenin kaderi, o adımların nereye yürüdüğüne bakar.
Ve bugün, ağır ağır da olsa, bir yürüyüşün sesi duyuluyor.
Belki de bu ülke uzun zaman sonra ilk kez, o sese kulak verecek kadar cesaret topluyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.