Yerel seçim sathı mahaline girdik. İktidar partisi ve muhalefet partileri adaylarını açıklamaya başladılar.
Ak Parti güçlü olduğu ve daha önce kendisinde olan belediyelerde genellikle önceki başkanlarla yola devam etmeyi uygun gördü. Özellikle Doğu Anadolu’nun kuzeyi, orta Anadolu ve Batı Anadolu’nun önemli bir kısmında kimi aday gösterse seçileceği gerçeğini gözeterek risk almaya gerek görmeden, önceki dönem belediye başkanlarını yeniden aday gösterdi.
Ak Parti’nin güçlü olduğu bölgeler için risk almak istememesi siyaseten anlaşılabilir bir durum. Tabi burada üç veya dört dönem aynı kişilerin belediye başkan adayı olarak gösterilmesinin siyaset bilimi açısından bir siyasi otokrasiye sebep olabileceği bu durumun Ak Parti’nin geleceği açısından handikaplar doğurabileceğine dair şerhimizi düşelim.
CHP’de ise kongrede yönetimin değişmesi nedeniyle adayların belirlenmesi bir revizyona dönüşmüş vaziyete.. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İmamoğlu Kılıçdaroğlu ekibini tasfiye ederek kendileriyle yol yürüyen, ve kongre sürecinde siyasi istikballerini tehlikeye atarak kendilerine destek veren “değişimcileri” ödüllendirmek istiyorlar. Medyada güç savaşı gibi görünen bu durumu bana göre siyasette kural içi görmek gerekiyor.
İstanbul ve Ankara’da Durum Nedir?
İstanbul ve Ankara siyasal sosyolojisi Ak Partinin veya CHP’nin çok güçlü olduğu bölgeler gibi homojen bir siyasi sosyolojiye sahip değiller.
İstanbul metropol olması nedeniyle, Ankara ise başkent olması ve bürokrasinin şehri olması nedeniyle heterojen bir siyasal sosyolojiye sahipler. Heterojen siyasal sosyolojilerde homojen sosyolojilerin tersine adayın parti içi sadakati ve liyakati tek başına yeterli olmayıp, ayrıca adayın karşı mahalleden de oy alabilecek bir hikayesi/ donanımı/ vizyonu olması gerekiyor. Bu nedenle bu şehirleri kazanabilmesi için siyasal sosyoloji ile restleşmemesi gerekir. Dolayısıyla İstanbul ve Ankara da adayın sadece parti içi liyakati ve sadakati yeterli olmayıp karşı mahalle seçmeninin hassasiyetlerini de gözetme kabiliyetine sahip olmaları aranacaktır.
Ancak uygulamada AK Partinin İstanbul ve Ankara Büyükşehir adaylarını parti içi liyakat/sadakat çerçevesinde belirlediğini görüyoruz. Oysa Ak Parti seçmen sosyolojisi ile restleşmenin bedelini İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bir çok önemli Büyükşehir’i kaybederek ödemişti.
Aklıma üstat Vahdettin İnce’nin Star gazetesinde yazımla aynı başlığı taşıyan köşe yazısında okuduğum hikaye geldi.
Köyün birinde bir manda çobanı varmış. Köy ağasının manda sürüsünü her gün yaylada otlatıyormuş. Ağa bir gün bir dana almış. Çobana bu danayı da manda ile birlikte otlatmasını istemiş.
Ertesi gün çoban manda sürüne danayı da katarak yaylaya çıkmış. Önce danada mandalara ayak uyduracak şekilde otluyormuş. Ancak öğlen olupta güneş tam tepeye çıkınca eşek arıları türemeye başlamış. Mandalar fıtratlarına uygun davranarak kendilerini suya atmışlar, dana ise arılardan ve sivri sineklerden kurtulmak için sağa sola koşturmaya başlamış. Tabi dana sağa sola koşturunca çobanda onun peşinden akşama kadar koşturmuş. Çoban bakmış ki böyle olmuyor, ertesi gün danayı mandanın birine bağlamış. Böylece sağa sola koşmasını engellemek istemiş. Öğlene doğru hava ısınmaya başlayınca çoban bir ağacın gölgesinde dinlenmeye başlamış. Sıcağın etkisiyle çoban uyumuş. Uyandığında ise gördüğü görüntü karşısında şok olmuş çünkü arılardan kurtulmak için mandalar suya girince kendine bağlı danayıda suya sokmuş. Suya giren manda yaratılışına uygun olarak suda rahatlarken boynundan bağlı olan dana suda boğulmuş. Çoban bu olayı dertli dertli anlatırken yaylaya doğru bakıp “danayı mandaya bağlamayacaktım” demiş.
Kıssadan hisse adaylara gelsin; dediğim dedik bir siyasetle bölgesel sosyoloji ile restleşilirse,heterojen siyasal unsurların hassasiyetleri kulak ardı edilirse,ideolojilerin fıtri farklıları gözetilmeyerek seçmen bir kefeye koyularak sadece kendi siyasal çizgileriniz üzerinden muhatap alınırsa seçim kaybedilir.
İş işten geçtikten sonra “ danayı mandaya bağlamayacaktık” diyerek dövünülmesin diye söylüyorum.
Av. Ebubekir ELMALI